Ülkemizin gelişmişlik düzeyinin çok iyi noktalarda olduğunu söyleyemeyiz. Durum böyle olunca şirketlerin kurumsal yapısı, organizasyonların profesyonel yönetimi, insan kaynağımızın kalitesi ülkenin gelişmişliğinden doğrudan etkileniyor. Tüm dünyada olduğu gibi bizim girişimcilerimiz de işletmesinin uzun süre yaşamasını, gelecek nesilere aktarılması gönülden ister. İstenir ama maalesef istemek çoğu zaman yetmez. İstemenin yeterli olmayacağını anlamak için KOBİ’ler üzerinde yapılan bir araştırmanın raporuna bir göz atalım.
Yeni işletmelerimizin;
• %24’ü ikinci yılın sonunda başarısız,
• %51’i ilk dört yılından sonra hayatını devam ettiremiyor,
• %63’ü altıncı yılını göremiyor.
• %80’i ise 10 yıl içinde yok oluyor.
Düşünsenize, büyük emek ve hayallerle kurulan şirketlerimizin yüzde sekseni on yıl içinde yok olup gidiyor. Kalanlar çok mu başarılı? Onların da çok başarılı olduklarını söylenemez. Yine bir araştırma; şirketlerimizin ortalama ömrünün 36 yıl dolaylarında olduğunu gösteriyor. Peki ne oluyor da bu kadar kısa bir süre içinde şirketlerimiz yok oluyor? Bir çok nedenden bahsedilebilir ama genel olarak karşılaşılan önemli nedenleri özetlemek istedim.
1- Yönetim Yeteneksizliği
Ülke olarak iyi olduğumuz konuların olduğunu kabul ediyorum. Esnaf ruhluyuz, insan odaklıyız, hislerimiz kuvvetli, pratik zekalıyız, isteyince yapıyoruz ama kabul edelim, “yönetme” işini beceremiyoruz. Yönetim ve konusunda ne kadar başarısız olduğumuzu anlamak için çok uzağa gitmenize gerek kalmadan etrafınızdaki aile içi ortaklıklara, miras kavgalarına, şirket batış hikayelerine kısa bir göz atmak yeterli olacaktır. Ne yazık ki;
Bir çok şirketimiz yönetim ve organizasyon yapısını kuramadığı ve şirketi genel kabul görmüş yönetim yaklaşımlarına göre yönetemediği için yok olmaya mahkum oluyor.
2- Finansı Yönetememe
Ortalama bir Türk girişimcisini hayal edin. Zorluklar çekerek şirketini kurar, hatta başarılı bir iş kurana kadar birkaç defa başarısız olur ama yılmaz. İşinde başarılı olup, kasaya para akmaya başladığında şirketin orta ve uzun vadeli finansal durumunu düşünmek yerine, sanki satıcı firmanın elinde son bir tane kalmış gibi davranarak hemen arabasını değiştirir. Alınan bu araba çoğu zaman ultra lüks olur ve şirketin parası ile alınır. Bunun ötesine geçip yatlar, katlar, yazlıklar alanlar yok mudur? Tabi ki var. (Tabi alınan bir araba veya gayrimenkul ile şirket batmayabilir ama burada vurgulamak istediğim nokta genele yayılan bakış açısıdır). Durum böyle olunca şirketin kasası ile patronun kasası birbirine girmeye başlar ve şirketin finansını yönetememe alarm zilleri çalmaya başlar. Diğer önemli bir konu da bir çok işletmede paranın önemli bir kısmının stoklara bağlanması da finansal durumu oldukça zora sokar. Bu noktada nakit akışının, ödemelerin ve paranın yönetimi iyice zorlaşır hatta çoğu zaman çıkmaza girilir.
3- Stratejik Plan Geliştirememe
Yeni kurulan şirketlerimizi geçtim, başarısını kanıtlamış bir çok şirketimizde dahi stratejik düşünme, vizyon, orta ve uzun vadeli planlar geliştirme konusunda çok ciddi eksiklikler mevcut. Yeni kurulan şirketler içinde bu durum harfiyen geçerli. Önlerinin bu ülkede görülemediği gerekçesiyle bir çok işveren şirketini geleceğe hazırlama konusunda zorluk çeker, günlük operasyonlardan kafasını kaldıramaz. Hatta daha da ötesi kafasındakileri çoğu zaman ortakları, yöneticileri, oğul veya kızları ile bile paylaşmaz.
4- Kontrolsüz Büyüme
İşletmeler de tıpkı bir insan gibidir. Doğarlar, büyürler, olgunlaşırlar ve yaşlanırlar. İşletmeler için de büyüme evresi çok iyi yönetilmesi gereken adımlardan birisidir. İşlerin iyi gittiği, paraların kazanıldığı dönemler sürekli büyüme arzusu depreşir ve stratejik olup olmadığına, gerekli alt yapı, sistem ve insan kaynağının yeterliliğine bakmadan büyümek istenir. Bu tehlikeli hamleler de şirketlerimizi çöküşe götüren nedenlerin başını çeker. Halbuki,
Büyüme de planlı, belirli amaçlar doğrultusunda ve profesyonel kişiler tarafından yönetilmesi gereken bir süreçtir.
5- Profesyonelleşememe
Şirketi kuran ve belirli noktaya getiren patronları başarılı olarak tanımlamak gerekir. Ama bir çok girişimcimiz elde ettiği başarıların devamını getirebileceğini ve yeni başarılar elde edeceğine inanır. Şirketinin doğma sürecindeki yönetim tarzı ile büyüme veya olgunlaşma arasındaki farkı genelde kavrayamaz. İşlerin çoğunu kendisi yapar veya şirkette kuş uçsa haberinin olması gerektiğine veya onay vermesi gerektiği talimatını verir. Yönetim yaklaşımı böyle olunca “işi ehline” yani moda tabiriyle profesyonellere bırakmak istemez. Bir çok profesyonel yönetici de işi elinden bırakmak istemeyen, sorumluluk veren ama yetki vermek istemeyen patronlarla çalışmak istemez sonuç olarak çalışanlarla patron başbaşa kalır. İşveren farkında değildir ama;
Şirketini geleceğe taşıyacak bilgi ve know-how sahibi yeteneklerin şirkete çekilememesi şirketinin yaşını kısaltır.
Değindiğim bu önemli maddeler ne yabancı menşeili, cafcaflı kitaplardan okunmuş ne de asırlar öne yaşanmış hikayelerden alıntı yapılmış konulardır. Yazdıklarımın tamamı ülkemizdeki işletmelerimizin acı ama gerçek bir resmidir. Tablo böyle olunca ne yazık ki işletmelerimizin ömrü de çok fazla olmuyor ve şirket mezarlıklarımız dolmaya devam ediyor. Her zaman şunu söylerim;
İşletmeyi kurmak bir başarı ve farklı bir yetenek iken, şirketi yönetmek ve ileriye taşımakta farklı bir yetenektir.
Gelin siz de bu zayıf yeteneklerin gelişimi adına bugün farklı bir şey yapın…
Kamil Bayar
Yönetim Danışmanı