Son yıllarda ABD ile Çin arasında giderek tırmanan ticaret gerilimi, 2025’in ilk çeyreğinde yeni bir boyut kazandı. ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere uyguladığı gümrük vergilerini %125’e çıkarması ve buna karşılık Çin’in 10 Nisan 2025 itibarıyla ABD mallarına %84’lük ek tarife getirmesi, küresel ekonomide dalgalanmalara yol açtı. Bu ticaret savaşı, yalnızca iki dev ekonomi arasındaki rekabeti değil, aynı zamanda küresel tedarik zincirlerini ve diğer ülkelerin ekonomik dengelerini etkileyecek bir dönüm noktası olarak görülüyor. Peki, bu gümrük vergisi artırımları küresel ticareti nasıl şekillendirecek ve Türkiye bu süreçten nasıl etkilenecek?
Gümrük Vergisi Artırımları ve Ticari Tarifeler
ABD’nin agresif ticaret politikaları, Donald Trump’ın liderliğinde yeniden hız kazandı. Beyaz Saray’ın Şubat 2025’te Kanada, Meksika ve Çin’e yönelik ek tarifeler açıklamasının ardından, Nisan başında Çin’e uygulanan gümrük vergisi %125’e yükseltilerek rekor bir seviyeye ulaştı. Bu adım, ABD’nin 2023’te 1 trilyon doları aşan ticaret açığını kapatma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Çin ise misilleme olarak ABD ürünlerine %84’lük ek vergi getirdi; bu, Pekin’in ticaret savaşındaki kararlı duruşunu ortaya koyuyor.
Bu tarifeler, her iki ülkenin ekonomisinde ciddi etkiler yaratıyor. JPMorgan’ın son analizine göre, ABD ekonomisi bu yıl resesyona girebilir; GSYH büyümesi %1,3’ten %-0,3’e düşebilir. Çin ise ihracata olan bağımlılığı nedeniyle kısa vadede daha büyük bir baskı hissedebilir. Ancak uzun vadede, her iki ülkenin de küresel piyasalarda kayıplar yaşayacağı ve bu savaşın kazananı olmasının zor olduğu öngörülüyor.
Küresel Ticarete Etkileri
ABD ve Çin arasındaki gümrük vergisi savaşının küresel ticarete etkileri çok yönlü. İlk olarak, tedarik zincirlerinde ciddi aksamalar bekleniyor. Çin’den ithal edilen ara malların maliyetinin artması, elektronik, otomotiv ve tekstil gibi sektörlerde üretim süreçlerini zorlaştırabilir. Avrupa borsaları, özellikle Alman DAX ve İspanyol IBEX35, Nisan başında yaşanan düşüşlerle bu gerilimin ilk yansımalarını gördü. Dünya genelinde hisse senedi piyasalarındaki kayıplar, yatırımcıların risk algısının yükseldiğini gösteriyor.
İkinci olarak, bu savaş, küresel ticaret dengelerini yeniden şekillendirebilir. ABD’nin Çin yerine alternatif pazarlara yönelmesi, diğer ülkelere fırsatlar sunarken, Çin’in de yeni ihracat rotaları arayışı hızlanabilir. Ancak, küresel talebin yavaşlaması ve resesyon riskinin artması, bu fırsatların kapsamını sınırlayabilir.
Türkiye Üzerindeki Olası Etkiler
Türkiye, ABD ve Çin arasındaki bu ticaret savaşından hem fırsatlar hem de zorluklarla karşılaşabilir. Olumlu tarafta, ABD’nin Çin mallarına uyguladığı yüksek tarifeler, Türk ihracatçıları için bir avantaj yaratabilir. Tekstil, otomotiv ve makine gibi sektörlerde Türkiye, ABD’nin Çin ile yaşadığı bu gerilim sonrası, ABD pazarında daha fazla pay alabilir. 2023’te Çin ile 30 milyar doları aşan ticaret açığı düşünüldüğünde, Çin’den ithalatın pahalılaşması bu açığı bir miktar kapatabilir.
Ancak riskler de göz ardı edilemez. Çin’den ithal edilen hammadde ve ara malların maliyetindeki artış, Türkiye’deki üretim maliyetlerini ve halihazırda yüksek seyreden enflasyonu (resmi verilere göre Mart 2025’te %38,1) daha da körükleyebilir. Ayrıca, küresel ekonomideki yavaşlama, Türkiye’nin ihracat talebini olumsuz etkileyebilir. Türk lirasındaki dalgalanmalar da bu süreçte dikkatle izlenmesi gereken bir unsur.
Sonuç Yerine Kısa Bir Yorum
ABD ve Çin arasındaki gümrük vergisi savaşları, küresel ticareti yeniden tanımlayan bir dönemin habercisi. Bu gerilim, kısa vadede ekonomik belirsizlikleri artırırken, uzun vadede ticaret yollarının ve ittifakların dönüşümüne yol açabilir. Türkiye için ise bu süreç, stratejik bir konumlanma gerektiriyor. İhracat fırsatlarını değerlendirmek ve ithalat bağımlılığını azaltmak, bu kaotik dönemde Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını artırabilir. Ancak küresel resesyon riski, tüm ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de ufukta beliren bir gölge olarak kalmaya devam ediyor.